Hayatımızda işler yolunda gitmediğinde ya da her şey yolunda gibiyken bir türlü içsel huzurumuzu bulamadığımızda çalarız terapistleri kapısını. Daha önce çokça çalmışızdır buna benzer kapıları; yirmilik dişiniz yamuk çıkıyor ya da gözlerinizde miyop var denmiştir. Alışığız telafuz edemediğimiz bir şeyin bizde olmasına ya da aynısının arkadaşımızda olmasına ve bilirkişinin güvenli ellerine kendimizi bırakmaya. Terapi odasından gireriz içeri, geldikçe sorular anlatırız meramımızı dilimiz döndüğünce. Başlarız meraklı gözlerle acaba bilirkişi hangi tanıyı koyacaktır bize? Ne kadara geçer, ne içsek iyi gelir, aç karna mı tok karna mı gelmeliyiz diye bekleriz tavsiyelerin gelmesini. Peki nedir bu tanının bize faydası ? Sanki bilsek narsisistik kişilik özellikleri sergilediğimizi, bilsek sınırda kişilik bozukluğu olduğunu daha iyi devam edecektir terapi. Histerik belirtilerimizden kurtulmak için bir kitap okuruz, üstüne Google’a sorarız bize tavsiyeler sunar. Buluruz bir blog sayfası, herkes deneyimini anlatır. Ah işte tıpkısının aynısının bir benzeri olmuş bir anonim kullanıcıya, derman42 adlı kullanıcı bu süreçte en önemli şeyin terapist olduğunu söylemiş. Bedenimizde bir problem olduğunda böyle dönüşler almaya alışkın olmamız terapide de aynı istekleri doğuruyor. İstiyoruz ki birkaç seans sonra bir reçete yazılsın bize. Glutensiz kadınlardan uzak durun, babanıza benzeyen erkekler listenizi yanınızdan ayırmayın, aç karna ilişkileriniz hakkında konuşmayın vs. Biraz daha yakından bakalım psikoterapistlerin en sık karşılaştığı sorulardan biri olan ‘bende ne var’a. Aklıma gelen birkaç dinamiği açıklamaya çalışacağım tabiki çok daha fazlası var.
-Bu soru terapi koltuğuna kendimizi ikna etmek için kullanılabilir, artık terapiye gitmek için elimizde bilirkişi tarafından konulmuş sağlam bir kanıt vardır.
-Bir tanının içinde olmak yalnız olmadığımızı, çok farklı olmadığımızı gösterir ve ötekilerinin de benzer problemler yaşıyor olması bizi rahatlatır.
-Bir diğer işlevi ise farklı olma arzusudur, yaşadığımız şeyler sadece bizim başımıza gelmiştir ve kesinlikle diğerlerinden farklıyızdır, hatta terapistin bile şaşırmasını bekleriz.
-Modern çağın getirelerinden biri olan her şeye kendi kendine yetme inancı da bu sorunun nedenlerinden biri olabilir. Sorunumuzun ne olduğunu öğrenelim ve tek başımıza çözelim.
Şüphesiz ki terapistlerin de bu soruyu cevapsız bırakmalarının çeşitli nedenleri vardır. Öncelikle terapist danışanını tanıların üstünde bir yerde konumlandırır. Hiçbir insanın tanılardan ibaret olmadığını bilerek seansa başlar. Böyle bir yaklaşım kişinin biricikliğinin göz ardı etmememizi sağlar. Aynı zamanda terapistin zihninde sürekli akarsuya yazılmış bir formülasyon(tanı) bulunur. Sürekli bu formülasyonu yapar bozar. Elbette tanı tamamen gereksiz değildir, tedavi planı yapmamızı ve nedensel örüntüleri anlamamıza yardımcı olur. Akarsuya yazılmış olmasının bir diğer nedeni ise elimizdeki bulguların da değişken olmasıdır. İnsan özü itibariyle dinamik bir varlıktır, kendisiyle ve çevresiyle dinamik bir ilişki içerisindedir. Elimizde olan bulgular zaman zaman değişmekteyken bir tanı çerçevesinde hareket etmek terapisti de danışanı da kısıtlayan bir durumdur. Danışanlar tarafından akarsuya yazılan tanıların bilinmesi, kendisinin biricikliğini göz ardı edip gösterilmeyen belirtileri de sahiplenmesi gibi bir tehlikeye yol açar. Ayrıca yapılan araştırmalar, birçok insanın ruhsal hastalıkları olumsuz algıladığını, danışanların ve danışan ailelerinin ruhsal bozukluklar konusunda damgalanma sorunları yaşadıklarını gösteriyor(Wahl,1999).