Yazılarım

Değiş-im

Ogün turgut kedimiz ahmet

Tanıştırayım kedimiz Ahmet:) Geçen gün annem gönderdi bu fotoğrafı. Uzun bir süre yatılı okulda okuduktan sonra tekrar aile evine dönüş yapmıştım. Hep hayalimde olan kendime ait bir kütüphaneyi oluşturmak için yeterli şartlar vardı artık. Uzun lafın kısası ben kütüphanemi oluşturmaya başladım. Çok ayrı bir keyif okuduğun kitapların, okuyacağın kitapların raflardan sana bakması. Şiirler başını çekiyor rafların, ardından yüzyıllara meydan okuyan klasikler geliyor, arkadasından dört duvarın içine yedi cihanı sığdıran ancak çay içer misin diyen sorularla hayata döndüğüm romanlar var. Bir gün bu kapakların arkasına koymaya kıyamadığım açık hazineyi biri farketti, kardeşim. Bir kitap alabilir miyim deyip bir kitap çekti. Bilenler bilir bu anı, sayfaların arkasına saklanan benliğinize bir el uzatma gibidir. Kardeşim “Ben de altını çizeyim nereleri farklı nereleri aynı çizmişiz onları karşılaştırırız ve kitabın üstüne konuşuruz” dedi. Daha önce çok fazla deneyimlemediğim bir yolcuğa başladığımı o an anlamıştım. Kitaplar kitap doğurur bilirsiniz. Okuduklarınız hep sizi bir başka maceraya sürekler. Kardeşimle kitaplardan anladıklarımız, altını çizdiklerimiz, başka kitaplara vize veren kitaplar bazen tıpa tıp aynı olsa da bazen farklı kitabımı mı okuduk biz diye ara ara tartıştığımız, kitabı teyit ettiğimiz oldu. Sonu gelmez cam kenarından bir tren yolculuğunda zaman zaman ormanları, zaman zaman dağları, en çokta kendinizi izlediğimiz sonu gelmeyen ama bol duraklı bir yolculukta olduğumuzu anladık. O yanından geçtiğimiz ormanları ilk bahardayken görüyor, ben son bahardayken görüyorum. Bu eşi benzeri olmayan deneyim çok keyifli geldi ve hep değişen, dönüşen bir kütüphanemiz oldu.
Evin içinde sürekli kitap okuyan bir kişi yoktu artık, iki olmuştu. Annemin dikkatini çekti bu durum çok geçmeden. Seslenip seslenip sesini duyuramadığı bu çocuklar nerelere dalıp gidiyordu böyle? Birkaç sorudan sonra iyisi mi ben de okuyayım neler okuyor bu çocuklar diye içini bir merak saldı. Bir gün annemi Ahmet Ümit’in Beyoğlunun En Güzel Abisi’ni okurken buldum. Sonra şöyle bir istek geldiğini hatırlıyorum böyle dizi gibi başka bir kitap var mı? Orhan Pamuk okumaya başladı sonra. Bir gün okumak dizilerden daha güzelmiş, reklam beklemek zorunda değilim, istediğim yerde durduruyorum hikayeyi dedi. 50 yaşından sonra annem bir alışkanlık kazanmıştı, yeni bir dünyaya girmişti.
Kişinin kendisinin değişmesi zor olduğu için hep karşıdan beklemeye meyilli değişimleri. Karşıdan beklemek her zaman daha kolayımıza geliyor. Kabuğumuzdan çıkmak, çıktıktan sonra bilmediğimiz bir dünyaya adım atmak yerine birilerinin kabuğunu kırmasını izlemek/beklemek daha kolayımıza geliyor. Yeni “ben”in bize neler getireceğini bilmemek, sürekli daireler çizse de sözde güvenli, bildiğimiz eski “ben”de kalmamıza sebep oluyor. Çünkü atalarımızdan miras kalan beynimizin birincil görevi acıdan kaçmak ve hayatta kalmak. Değersiz hissettiğimiz zaman içimizdeki çocuğun isteklerine kulak asmıyoruz da, saçını kestir kendine gelirsin şekerim diyen ses daha ikna edici oluyor. Kaygıdan uykulara dalamazken sen şu antreman programını değiştir bro, kolların büyümeye başlasın bak nasıl uyursun diyen sese döndürüyoruz başımızı. İç mimarın işini mimara bırakıyoruz. Binlerce dışı aynı, parıl parıl parlayan, içi binbir çeşit enkazla dolu evlere dönüşüyoruz. Gördüğümüzü değiştirmek daha kolayımıza geliyor. O enkaza bir adım atsak kim bilir ne çok iş açacak başımıza. Birini kaldırmaya çalışırken, dengelerin bozulup diğeri üstümüzün düşme tehlikesi de cabası.
Psikoterapiye başlarken çeşitli çekincelerimiz olabiliyor. Bunlardan en yaygınlarından biri “ee peki ben değişeceğim çevremdekiler değişmeyecek” gibi bir düşünceniz olabilir. Değişmeyenlerin “eski ben”le kurdukları iletişim kesinlikle “yeni ben”le aynı olmayacaktır. Kırıkları alınmış “yeni ben”in devam eden ilişkileri, kuracağı ilişkiler, kaçınılmaz bir şekilde değişir çünkü kendinizle kurduğunuz ilişki değişmiştir artık. Saçların çok farklı olmuş yeni haline alışamadım gibi cümleler bir hafta sürmesine karşın, hayatındaki döngüyü kırmış,içindeki çocuğa kulak vermiş, dış cephedense içe dönmüş bir “yeni ben” hayat boyu değişim anahtarını elinde tutar.
Değişim anahtarını bazen uzak ülkelerden beklersiniz, bazen isminizin önüne yazılacak bir ünvanın kısaltmasından. Halbuki ceplerimizi biraz karıştırsak…
“Bir şeyler değiştirmek isteyen insan önce kendinden başlamalıdır.” – Sokrates