O kadar çok bilgi o kadar çok iyi olma haline maruz kalıyoruz ki kafamızı şöyle geriye yaslayıp düşünemiyoruz bile. Sürekli bir telaştayız, mutluluk kaçıyor bizim onu yakalamamız lazım. Ayşe hikaye paylaşmış tatilde arkadaşlarıyla eğleniyor, Ahmet yurtdışında arkadaşlarıyla yeni yerler keşfederken çok güzel fotoğraflar paylaşmış. Durmamamız lazım herkes gezip mutlu oluyorken bizim bir dakika bile kaybetmemiz lazım.
Kaygı çağında yaşıyoruz sürekli bir şeyler yapmak bir yerlere yetişmek zorunda hissediyoruz. Hep belli olsun istiyoruz ne yapacağımız, nereye gideceğimiz, tatillerde neler yapacağımız. Belirsizliğe tahammülümüz yok artık işlerimizin bir an önce düzene otursun, ilişkilerimiz hemen bir netlik kazansın istiyoruz.
Oysa hayat aslında biraz da bekleme halidir. Çok çalışıyoruz bir sınavın hayatımızı değiştirmesini bekliyoruz. Birini çok seviyoruz onun da bizi sevmesini bekliyoruz. Durağa gidiyoruz otobüsün gelmesini bekliyoruz. Tarla alıyoruz gelecekte değerlenmesini bekliyoruz. Kitap alıyoruz bize iyi gelmesini bekliyoruz. Hep bir beklenti içindeyiz ya da beklentilerimizin sonuçlarıyla uğraşırken buluyoruz kendimizi. Bazen yüksek beklediğimiz sınav düşük geliyor, bazen kesin kalırım dediğimiz sınavdan geçiyoruz.
İngilizce’de çok sevdiğim bir özdeyiş var; “let life surprise you” Türkçe’ye “bırak hayat seni şaşırtsın” olarak çevirebiliriz. Belirsizliğe tahammülümüzü arttırmak adına çok yararlı buluyorum bu özdeyişi. Hayatımızda başımıza gelecek olayları çoğu zaman kontrol edemiyoruz. Bazen hayat bize güzel sürprizler yapabiliyor, bazen de bir telefon acı acı çalıp hayatımızın yönünü bir anda değiştirebiliyor. Hayatın iplerini elimize almaya çalışarak kaygılanmaktansa, hayatın bize sunduğu sürprizleri, belirsizlikleri kabul etmenin ve bunun yaşadığımız süre boyunca sürekli olarak devam edeceğini kabullenmek, belirsizliğe olan tahammülümüzü arttırabilir.
Sevgili Oruç Aruoba De ki işte kitabında şu dizeleri armağan ediyor bize;
Yaşamın, tasarladıkların ile gerçekleştirebildiklerin arasında gidip gelecek : gerçekleştirebildiklerin tasarladıklarından hep eksik; tasarladıkların gerçekleştirebildiklerinden hep fazla:- Hep, hem eksik, hem fazla olacak yaşamın – gerçekleri eksik, tasarıları fazla … Hep eksiklikler yaşayacaksın – ve, hep, fazlalıklar … Yaşamın bu olacak işte : eksik – fazla …
Bu dizeler bana hiçbir zaman tam olamayacağımızı, eksikliklerin hayatımızın tam da kendisi olduğunu hatırlatıyor. Hiçbir zaman her şeye yetişemeyeceğiz, hiçbir zaman belirsizliklerden kurtulamayacağız. Tasarladıklarımız/hayallerimiz her zaman kusursuz olmak zorunda, kimse deniz kenarında bir evi hayal ederken o evin çok toz alacağını hayaline katmaz. Gerçekler her zaman kusurludur/eksiktir.
Kırmızıdayken yeşile, yeşildeyken kırmızıya odaklanıyoruz, önemini yok sarının ama hayat sarıdır bazen. Hayat o tereddütler, belirsizlikler, anlardan ibarettir. Dururken gitmeye giderken durmaya kurmuşuz kendimizi. Bazen yanan sarı gitmenin sarısı mıdır yoksa durmanın sarısı mı?